Nasıl geldi, geçti, benim kaderim…

Bu dağlar ah, ah bu dağlar…
Aşka tutulalı, ey garip gönül!

Nasıl geldi, geçti, benim kaderim…
Acı, tatlı; yine şükür ederim;
Burdan, hayat yolu, geçiyor dâim?
Ben sabredip nâçâr, yürür, giderim.

Anlayınca, bitti, benim isyânım,
Bildim, böyle takdîr etmiş Sübhânım;
Kahrı, vâdeyledim, sever çekerim,
Ona karışmıştır, bildim, bu canım.

Bâzı acı geçer, bâzı da tatlı,
Bâzı yayan geçer, bâzı da atlı;
Bâzıları eder, her dâim isyan,
Ben tadını aldım, şükür, kıymatlı.

Mevlâdan edilmiş, böylece takdîr,
İçine girmeyen, der: (Acep nedir?)
Bilirim Haktandır, değil kulundan,
İsterse çevirir; her şeye Kaadir.

Benim bundan başka, dileğim yoktur,
Kendisinden başka, meleğim yoktur;
Verdi bir hazîne, bitmez, tükenmez,
Lûtfu kendisinden; emeğim yoktur.

Misâl gösterirsem, bir misli yoktur,
Acemce, Arapça bir dili yoktur;
Göz ile, gönülle konuşuluyor,
Yazısı, kâtibi, bir eli yoktur.

Onu târîf-eden, (Kitap) değildir,
(Mantık)la (Maâni), (Hesap) değildir;
Bildirmek istemiş, nice nebîler,
Rabca söylemişler, Arap değildir,

Sözünü işiten, kulak değildir,
Gülüşü içinden; yanak değildir;
Kendinden kendine, öyle bir yoldur,
Aşk ile gidilir, ayak değildir.

(Bir Nokta)da, olmaz inişle yokuş,
Bize (Yolsuz) derler; acep kim bulmuş?
(Emre) yok olmuştur, varıp gidince,
Ebedî ayılmaz, onunçün sarhoş.

Zapteden: F. Tezcan
Ceyhan, Saat:14.12


12.11.1959