Gel gönül, gel, çalış, yürü menzile,

Bu evde tükenmez iş,
İster ise harab eder cihanı,

Gel gönül, gel, çalış, yürü menzile,
Ömür tez geçer, sen eyle acele;
Günbegün durmayıp geçiyor vakıt,
Güvenilmez görünmiyen acele.

Bu dünyayı bırakmazsan sen eğer.
Kara deve gelir, kapıya çöker;
Azraile can verene seyreyle,
Gözü görmez, dil tutulur, ne çeker…

Sağa, sola seyreder melûl melûl,
Gaibolur Hakka doğru giden yol;
Bu hallerden kurtulmak ister isen,
Bir Velî’yi bul, ona sen teslim ol.

Dost görecek göz, göğe dikilmeden,
Can alıcı, sana yakın gelmeden,
Sen canını Mevlâya teslim eyle,
Bedenine can deliği delmeden.

Azrail gelir de gözüne bakar,
Bakar bakmaz gözünün nuru akar,
Ağzını, gözünü nekadar yumsan,
Onu görür görmez dışarı çıkar.

Çıkar çıkmaz solar gözünün ağı,
Göremezsin burda bahçeyi, bağı;
Canın tene bitişiktir koparır,
Bileği demirden, kanca parmağı.

Pençesine geçer sevdiğin canın,
Acısından göğe çıkar efgaanın;
Anladıysan canı Dosta teslim et,
Anlamazsan, nitsin sana Rahmanın…

Birgün olur, nasıl olsa can çıkar,
Gözlerinin suyu yerlere akar;
Burda Haktan çok fazla sevdiklerin,
Bedenini alır, toprağa sokar.

Söylenmiyor onun öte tarafı…
Söylenirse anlaşılmıyor lâfı;
(Emre), eğer canı cevher ettiysen,
Seni daim bekler Hakkın sarrafı.

Topraklar altında kalsa da altın,
Çürüyüp de hayatına olmaz son,
Fenâ âleminden pervaz et göğe,
Bir hakikat ağacı dalına kon.


7.5.1948