Gel ey bâdisabah! lûtfeyle bu dem,

Hoş yaptık aşımızı,
Gözlerin içinde, ne hâl gizlidir…

Gel ey bâdisabah! lûtfeyle bu dem,
Açılan yaraya, rahm-et, sür merhem;
Senden olmaz ise, sabır, tahammül,
Aşkın ateşine, dayanmaz âdem.

Her gören gözlerden, bakıp geçersin,
Sönmez ateşini, yakıp geçersin;
Görünce, açılır, kalbler kapısı,
Gülüş kancasına, takıp geçersin.

Bu nasıl hicrandır, can mı dayanır?
Damarlarda gezen kan mı dayanır?
Düşünce, tutuşur, kırk yıllık bir kül,
Zaman, mekân biter, ân mı dayanır?

Semâvât-elinin, arşı tutuşur,
Belh şehrinde olan çarşı tutuşur;
(Seb’almesânî)yle bu (Kaabe Kavseyn)
Vâsıl-ı illallah kaşı tutuşur.

Görünmez dünyânın şehri tutuşur,
Denizler dolduran nehri tutuşur;
Bir çok âlim gelmiş, halledememiş,
Ledünnî ilminin dehri tutuşur.

Seni târîf-eden lisan tutuşur,
Yüzünden ayrılan insan tutuşur;
Dörtyüzbin peygamber, târif-eylemiş,
Onlardan edilen ihsan tutuşur.

(Dört Kitap, hak!) denen Kur’an tutuşur,
İçinde mânâya imkân tutuşur;
Birçok kayıd-kuyûd, edilmiş târîf,
Farzlar ile sünnet, erkân tutuşur.

Halîl’in yaptığı Hicaz tutuşur,
Dînin hulâsası, Beş Farz tutuşur;
Arafat dağından, geri inince,
Mekke’de kılınan namaz tutuşur.

Kendini vakfeden kaaim tutuşur,
Onu târîf-eden âlim tutuşur;
(Emre)nin gözleri, takıldı sana,
Vakıtsız, zamansız, dâim tutuşur.

Seni inkâr-eden Münkir tutuşur,
Her vakıt taşlıyan Nekîr tutuşur;
Yüzünü seyretse, câmide, vâiz,
Durmadan konuşan zâkir tutuşur.

Zapteden: Fuzûle Tezcan.
Saat:9.30


7.4.1961