Dökme su, değirmen, döndürmez derler,
Aşk ateşini su, söndürmez derler;
Bütün darbı mesel, boşa söylenmez;
İnsan, sevdiğini, göndermez derler.
Gözü açıklara, mağriple maşrık
Kapalı değildir, her daim açık;
Dişisiz, erkeksiz, olan (Güzel)i
Kimseler göremez, seyreder âşık.
Ezberleyip okur, nice âlimler…
Onlara görünmez, söylenen (Dilber);
Toprağa karışsa, kir, pas tutar mı…
Çay taşından ayrı, kıymetli cevher.
Hepisine konmuş, söyleniyor: taş,
Kimi ayaklarda, kimi olmuş baş;
İnsan buna misal: hep bir görünür:
Kimi dünyaperest, kimisi yoldaş.
Cîfeyi sevenler, nefsine uyar;
Mevlâyı sevenler, her sözü duyar;
Sıfatları, muhit, cümlesini hep,
Pâki kabul eder, bilirim o (Yâr).
Dinledim, anladım, bütün âyâtı:
Binbir çeşit vardır, onun sıfâtı:
Kimisi (Hâdî) dir, kimisi (Mudil),
Kendisine dönen, eder berâtı.
İyiyi, kötüyü, gösterir ahlâk:
Kimisi karanlık, kimisi berrak;
Sen aralarından, uzaklaş (Emre)!
(Muhit) ile bir ol, ondan sonra bak:
Herkesler, hâlinden, kendisi mes’ul,
Hangisi yürürse, ona açık yol;
Suçlulara (Gaffar), sıfatı vardır,
Kabahatsiz olmaz, yaradılan kul.
(Bunlar fena!) dersen, yapan darılır,
Temiz görme ile, ona varılır;
(Men arefe nefseh, arefe Rabbeh): (1)
Suçunu bilene, sever, sarılır.
(Emre)! sen uyan da, eyle itiraf,
Benliği terkeyle, o eylesin sâf;
Seni de mîyâra, birgün, vururlar,
Sen bir maâdinsin, Yaradan, sarraf.
Zapteden: Fuzûle Emre
Saat: 17.55
(1) (Nefsini bilen, Rabbını bilir.) hadîsine işaret ediliyor. 26.1.1952