Bu gönül mekânı, ne kadar yüce…

Hacerül’esveddir, yüzüyün beni, (1)
Acep beni yakan, bir hasret midir?

Bu gönül mekânı, ne kadar yüce…
Kaybolmaz güneşi, hiç olmaz gece;
Bütün hayat uyur, kendi uyumaz,
Ölüler dirilir, onu görünce.

Sükût durur, fakat, bilir her dili,
Varlıklar kendinin; yoktur emeli;
Aynadır, içinde, her yüz görünür,
Vakıtsız seyreden, oluyor deli.

Kuruyup yok olmaz, bağı, bostanı,
Dâimâ kokuyor, gülü, reyhanı;
İçine gireni, ârif ediyor,
Onlarla konuşur, mânâ lisânı.

Yanına varılmaz, âşık olmadan,
Çok bekçisi vardır, birçoğu arslan;
Onun sâhibidir; Haydar-ı Kerrâr,
Yoklukla gidene, dururlar dîvan.

Gururla varanlar, olur iskelet,
Orada yok olmuş, nice bin devlet…
Bizden evvel gelen, nereye gitmiş?
Tefekkür eyleyen, alıyor ibret,

Görmek ister isen, gözlerim! uyan,
Gaafil bakar ise, ne eyler hayvan?
(Emre) seyredince, ayrılamıyor,
Aklı, fikri onda; olmuştur hayran,

Zapteden: Fuzûle Emre
Saat:10.20


17.6.1955