Bu, bir bilinmedik ilim,

Eğer bir kahve olsa,
Kadifeden kesesi…

Bu, bir bilinmedik ilim,
Durmadan söylüyor dilim;
Kim ki canından geçerse,
Ben bilirim, bildiririm.

Yürür, ulaşır Tanrıya,
Yüzünü döndürür aya,
Bu müezzinin sesini
Duyan, görür doya doya.

Kim bu sesi Haktan duyar,
Muhammed ardına uyar;
Muhammede kim uyarsa,
Alır, kabul eder o Yar.

Kimler ki ardına gelir,
Muhammed kim imiş, bilir;
Eğer, gönül, âşık isen,
Yönü Muhammede çevir.

Daim bize onun yönü,
Durmayıp çağırır ünü; (1)
Anası, babası yoktur,
Böyle devreder her günü.

Elinde vardır bir bayrak,
Ona vermiş Hak, tutarak;
Âşık olup yürümezse,
Giderken bağlanır ayak.

Onu över bütün diller,
Böyle çağırır deliller;
Bu hâle âgâh olmıyan,
Mekke’de, Kudüs’te beller. (2)

Orda görülmüş mü Huda?
Hem orada, hem burada?
Orada aranan Allah,
Muhtaç mıdır binbir ada?

O, ne doğar, ne doğurur,
Âşıklardan eder zuhur;
Mü’min gönlü, Beytullahtır,
Kendi evi orda durur.

Bilmez, (3) eğri yola sapar,
Kuldan ayrı değil Gaffar…
İbrahim Hicaz yaptıysa,
Kendisi de gönül yapar.

Bilen, bulur, eder tavaf,
Her günahları olur af;
Kim ki bize inanmazsa,
Şahittir bu söze Mushaf.

Bilen arar, söyler Kur’an,
Mü’minler okuyor her an;
Manasını bilenlere
Bu (Emre) olmuştur kurban.

Manasıdır: Kur’anda (Nûn),
Okuyanlar, olur mecnun…
Bu (Emre) âşikâr eder,
Taş atarlar onun içün.


(1) Ün = ses.
(2) Bellemek = zannetmek.
(3) Bilmez = bilmiyen. 24.2.1948