Bilmem ki nasıl kader…
İstîlâ etti keder;
Budur benim takdîrim,
Verilmiş, böyle gider.
Açılmış hayat yolum,
Beni yarattı mazlum;
Eyledim gamı kabûl,
Mevlâ ile bir kulum.
Ettin kapında bekçi,
Seninle dolu içi;
(Küllü hâlin yezûl)dür,
Gelen varlık, geçici.
İdrâk-ettim, ferahım,
Yoktur benim günâhım;
Halkeyledin beni, sen,
İyi bilinğ, Allahım!
Dolusun benim ile,
Canımla, tenim ile;
Ne yapsan, isyân-etmem,
Severim güle güle.
Sen verdin tahammülü,
İhyâ ettin bu gönlü;
Herkes söğüp sayarsa,
Duyabilir mi ölü?
Târîf-eyledi Mürşid,
(Emre)ye dedi: İşit!
Gözünü gösterince,
Oldu dirilmez şehîd.
Yattığı, makber değil,
Uzaktan haber değil;
Her vakıt sevişiyor,
Çürüyen dilber değil.
Çünkü O, (Hayyülkayyûm),
Münezzehtir, yok zulüm;
Gözünden birşey kaçmaz,
Kalblerin hâli malûm.
(Habîr)dir hem de (Alîm)
(Semî)dir, hem de (Selîm);
(Emre)nin kulağına
Söylenir bir bir kelim.
Nasıl eylesin ifşâ…
Cevher, atılmaz boşa…
Bu bir tâç-ı ilâhî;
Verilir âşık başa.
Zapteden: Müncibe Görgün.
Namrun, Saat:10.22
14.7.1962